Hayat dediğin nedir ki? Nasıl geçtiğini anlamadığımız bir zaman dilimi yahut acıyı ve mutluluğu, gözyaşını ve heyecanlı kalp çarpıntılarını harmanlayıp bize gösteren bir pencere. Aslında yaşamımız içerisindeki durumlarla bir tanım oldurmak da zor oluyor. Belki de asıl tanımımız pencereden hangi yöne doğru baktığımızdır. Pencereden hangi yöne bakıyorsak içimiz de ona eş bir atmosfere kapılıyor aslında. Açtığımız yerde ne görüyorsak onu içselleştiriyoruz.
Maviyi ve karanlığı ayırt etmekte hakiki mesele. Ayrılmaz olduklarını biliyoruz bu yolda aslında. Biliyoruz bilmesine de sadece bir tanesi bize bu yolda eşlik edecek gibi davranmamalıyız. Farklı olduğunu bilerek zıtlıkların var oluşuna yer vererek devam etmeliyiz yolumuza. Yeri geldiğinde maviye pencere açabileceğimizi, yeri geldiğinde karanlığa perde çekebileceğimizi bunların bizim elimizde olduğunu bilerek devam etmek; bizi daha güçlü kılacaktır.
Pencereyi açıp dışarıdaki havayı ciğerlerimizin en ücra köşelerinde dahi hissetmek, içimizde oluşturacağı zıtlığa müsaade etmek; harmanlanan zıtlıkla olan mücadelemize de yön verecektir. Harmanlanan zıtlıklar bizi mücadelenin doruğuna çıkarırken heybemizi de doldurur bir taraftan. Adımlarımızı daha sağlam atmamızı sağlar. Yol boyunca bize eşlik etmesi dik yürümelerimizle birlikte düşmelerimizin de olağan olduğunu gösterir.
Sevgili Okur, dilerim hayatın pencereden aynı yere bakarak değil de farklı yerleri keşfetmenin arzusu ve yolun tek yönlü olmadığını bilerek geçer.
Cemal Süreya’nın şu satırları da umut olsun o vakit bize:
“Pencere açalım, gökyüzüne doğru
Bir mavi ışık girsin içeri, yırtsın karanlığı.”
Sıdıka Nur ŞAFK