Select Page

Okuyan, yazan, çizen, düşünen ve bu yolda yürüyen bir gençliğin kalemi; Tefani ile baharı

taşıyoruz kurak gönüllere. Edebiyata susamışlığınız varsa, Nisan, Mayıs ve Haziran sayımız

ile susuzluğunuza bir ‘damla’ olmaya talibiz…

Kışın ortasında, titreyen ellerle birbirine vuran şişler atkı-bere örerken, tren rayları vefayı,

adeta bir orkestra eşliğinde şarkı gibi söylüyordu. Bu trenin yolcuları kimdi ve nereye gidi-

yordu? Dergimizin ilk sayfalarında ‘Umut Dolu Anneler Ekspresi’ yazısı ile Roni Deniz Utkan

tüm bunlara cevap veriyor.

Nota demişken, müziği bir araya getiren parçalar var evet fakat bu müziği kulaklarımıza

taşıyan radyocular da var. Radyo daima gizemli olan bir varlık, sunucunun sesine tüm

duyguları yansır bu duygu da dinleyicilere geçer. Görsellik yoktur radyoda, televizyona

benzemez, size hayali samimiyetle kurdurur. Radyonun başında birkaç dakika mı yoksa

saatlerce mi oturacağınıza o mikserin arkasındaki sunucu karar verir, çaldığı parçalar, an-

lattığı hikayeler, ses tonundaki samimiyet gerçekse belki de saatlerce o küçücük kutunun

başından ayrılmazsınız. Sinem Sarıçakmak tüm bunların arka planını bir radyo sunucusuyla

konuşuyor bu sayıda.

Serap Güneş ‘Zamanın Hızına Yetişmek’ için satırları bir sağa bir sola koştururken, bir

yazarımızın babası Osman Öztürk, ‘Oğul’ diye hitap ediyor oğluna, oğullarına, evlatlarına,

bizlere… Belki de bu koşturma nereye sorusunu farklı bir dille soruyor. Burak Güven peşi sıra

satırları yetiştiriyor, “Kalbinde senin sevdanla bir çocuk seni bekliyor” diyerek, kalplerimize

döndürüyor bizi.

Mihriban İpek bir önceki sayıda en heyecanlı yerinde bıraktığı öyküsünün tefrikasına devam

ederken, ‘Bir Harfin Hikayesi’ ile Melike Özenci, bize bir çocuğun hayaline giden yolun belki

de bir harften geçtiğini anlatıyor.

Bahar Özer göçmeyi öğrenmiş kuşları bize şiirle anlatırken, editörünüz Sevtap Gülen Şimşek,

ölümünün şiirlerden saklanmasını yazarken, ölürken sessiz olunmasını istiyor sizlerden.

İlk sayımızda rahmetle andığımız Elazığ Depremi şehitlerini tekrar anıyoruz ve deprem

sonrası Elazığ’a giden Damla Gönüllüsü gençlerin şahit olduklarını okuyoruz. Dilan Polat

şiiriyle ‘Kurtulacağız’ derken Betül Emek ‘İnsan Olmak’ nedir diye soruyor, cevapsızlığımızı

belki de kendisi yanıtlıyor bu sayıda.

Recep Yıldız’ın, dedesi Ahmet Yıldız ile yaptığı röportajı, bizi eski zamanlara götürüyor ve

aşkı belki de bu cümlelerle heybemize doldurmamızı sağlıyor.

Belgin Nur Akar, ‘Oysa bir avuç kömür 301 ömre bedel olmamalıydı.’ diyerek Soma Faciasını

bam telimize değdirerek unutmamamızı zihnimize bir çivi gibi çakıyor. Esra Çelik de ‘Mazisi

Portakal Kokanlar’ ile bizi maziye götürüyor.

Gülbahar Akbaş, ‘Sıkı Ölüm’, Sahir ‘ Mehmet’ şiirleriyle bu sayıda yer alırken, Büşra Bozlar,

bizi ‘ Öğrenci İşi Günlük’üne konuk ediyor. Zeynep Mutlu ‘ Ebeveyn ve Çocuk’ başlıklı yazı-

sında Sydney Smith’in “Dünyada birçok yetenekli kişi, küçük bir sahibi olmadığı için

silinip gitmiştir.” sözünü bizlere hatırlatarak birkaç anekdot sunuyor.

Bu sayımızda önerdiğimiz kitapların yanında öneri filmimiz ise Rümeysa Homan’ın kale-

minden sizlere tanıtılacak;

Nisan, Mayıs ve Haziran’da baharı yaşayamasak da evlerinize taşıyabilmiş olmayı umarak

Dünyanın sağlığına kavuştuğu günlerde ve daha çok umut dolu satırlarda buluşmak dileğiyle diyoruz…